Mehir Senedi Nedir? Hukuki Nitelikleri
Başlıklar
MEHİR SENEDİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ
“1-)Türk Medeni Kanunu, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamamıştır. Bu nedenle, eski hükümlere göre kurulmuş mehir, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuki ilişki olarak kabul edilemez (2.12.1959 günlü, 14/30 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesi). Mehr sözleşmeleri bugün de geçerlidir. (Örnek: Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi’nin 25.10.1965 günlü, 4557/5028 sayılı kararı)
Öte yandan; mehri müeccel, ileriye (evliliğin boşanma ya da ölümle son bulunması haline kadar) yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak, bu durum, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 128. maddesinde ( 818 sayılı BK 110. maddesi) yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp, TBK’nın 288. maddesinde (BK 238. maddesi) düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır. (TBK m. 288/1).”
(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2019/482 Karar Numarası: 2019/3079 Karar Tarihi: 08.04.2019)
MEHİR SENEDİNE DAYALI ALACAK DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu yönünde Yargıtay görüşü:
“Bu durumda; davacının talebi, mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlama vaadi şeklinde (mehri müeccel) niteliğinde, mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmaktadır. Bu sebeple, uyuşmazlık, aile hukukundan kaynaklanan alacak niteliğinde olmayıp, genel hükümlere dayalı ( TBK 286 vd.) alacak istemi niteliğindedir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Hal böyle olunca; mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek davanın esası hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”
(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2019/482 Karar Numarası: 2019/3079 Karar Tarihi: 08.04.2019)
Aile Mahkemesi’nin görevli olduğu yönünde Yargıtay görüşü:
“Somut uyuşmazlıkta; davacı 12.10.2013 tarihli mehir senedine dayalı olarak, evlilik nedeni ile hediye edilecek ziynet bedelleri ile davacı ile davacının anne ve babasının hac umre masrafları bedelleri ile salon kira parasının davalıdan tahsilini istemiştir. Taraflar arasındaki resmi evlilik ise , 12/11/2013 tarihinde yapılmıştır. Kişisel malların iadesi Türk Medeni Kanununun 2.kitabında yer almakta olan 226.maddesinde düzenlenmiş olup, taraflar arasındaki uyuşmazlığın Aile Hukuku prensiplerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Oysa; dava, Asliye Hukuk Mahkemesince incelenerek karara bağlanmıştır.
Hal böyle olunca mahkemece; Davacının taleplerinin açık bir biçimde Aile Mahkemesinin görevine girdiği gözetilerek, görevsizlik kararı vermesi gerekirken, Asliye Hukuk Mahkemesince yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.”
(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2018/7046 Karar Numarası: 2019/4764 Karar Tarihi: 21.05.2019)
MEHİR ALACAĞININ BOŞANMA İLE BİRLİKTE TALEP EDİLMESİ HALİNDE TEFRİK KARARI VERİLMESİ GEREKTİĞİ
“Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, yoksulluk nafakasının reddi, tazminat miktarları, iştirak nafakası miktarı, mehir alacağı davasının tefriki ve vekâlet ücreti yönünden; davalı-davacı erkek tarafından ise kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, tazminatlar ve velâyet yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Davacı-davalı kadının mehir alacağı talebinin tefriki kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına, karar vermek gerekmiştir.”
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2021/7823 Karar Numarası: 2021/8886 Karar Tarihi: 29.11.2021)
“Davacının talebi, mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlama vaadi şeklinde (mehri müeccel) niteliğinde, mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir. Taraflar arasında sözleşme ilişkisi vardır. Uyuşmazlık, Aile Hukukundan dayalı alacak niteliğinde olmayıp, genel hükümlere dayalı (TBK m. 286 vd., eBK m. 234 vd.) bir alacak talebi niteliğindedir. Hal böyle olunca, davayı görmeye genel mahkemeler görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir (HMK m. 1, 3, 114/1,c, 115/1). O halde mahkemece, bu taleple ilgili dava hakkında HMK 167. maddesi gereğince ayırma ve görevsizlik kararı verilmesi gerekirken; hatalı değerlendirme ile işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.”
(Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2014/22932 Karar Numarası: 2016/4548 Karar Tarihi: 14.03.2016)
BAĞIŞLAMA SÖZÜ VERMENİN GERİ ALINMASI
Mehir senedi, bağışlama vaadi niteliğinde olduğundan bağışlama vaadinin geri alınması şartlarının varlığı halinde bağış vaadinden dönmek ve mehir alacağının ifasından kaçınmak mümkündür. Geri alma şartları TBK m.295 ve 296’da düzenlenmiştir.
I. Bağışlamanın Geri Alınması
MADDE 295- Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse
II. Bağışlama Sözü Vermenin Geri Alınması ve İfadan Kaçınma
MADDE 296- Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri alabilir ve onu ifadan kaçınabilir:
1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa.
2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse.
3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa.
Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.
MEHİR SENEDİNE İLİŞKİN BAĞIŞTAN RÜCU DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu yönünde Yargıtay görüşü:
“Davalı-karşı davacı erkek, kadının almış olduğunu kabul ettiği mehir senedine konu alacak isteminin bağıştan rücu niteliğinde olduğunu, bu nedenle mehir senedine konu 30 adet sarı liranın aynen veya bedelini talep etmiştir. Bu istek Borçlar Kanununa dayanmaktadır. Talep, Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine 4787 sayılı Kanunun 4. maddesinde yer alan Aile Hukukundan kaynaklanan dava ve işlerden olmayıp; talebin incelenmesinde genel görevli mahkeme olarak Asliye Hukuk mahkemesi görevlidir. Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Bu bakımdan, davalı-karşı davacı erkeğin bu talebi ile ilgili olarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esesanın incelenerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamış hükmün bozulması gerekmiştir.”
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2015/26750 Karar Numarası: 2016/12334 Karar Tarihi: 27.06.2016)
Aile Mahkemesi’nin görevli olduğu yönünde Yargıtay görüşü:
“Dava, taraflar arasında yapılan evlilik sözleşmesinde belirtilen ve noterlikçe yapılan mehir senedi ile bağışlamayı taahhüt ettiği altın ve eşyalar hakkında taahhütten döndüğünün tespitine karar verilmesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki boşanma davasında sonuçlandığı, mal varlığının tasfiyesi ile ilgili herhangi bir kararın verilmediği ve buna ilişkin ihtilaf bulunduğu, bu ihtilafın çözümlenmesi için 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 179. ve 225. maddeleri nazara alındığında öncelikle taraflar arasındaki mal varlığının tasfiyesinin söz konusu olduğu, tasfiyeden sonra bağıştan rücu şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerektiği, bu yönden delillerin değerlendirilmesinde aile mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmaktadır.”
(Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2015/11764 Karar Numarası: 2015/10759 Karar Tarihi: 06.11.2015)
BAĞIŞTAN RÜCU DAVASININ BEKLETİCİ MESELE YAPILMASI GEREKTİĞİ
“Davacı; davalılardan Yıldıray’ın eşi, Hakkı’nın kayınbiraderi olduğunu, davalı ile ayrı yaşadıklarını, evlenirken mehir senedi düzenlendiğini, bu senette yeralan ziynet ve çeyiz eşyalarının tarafına verildiğini, davalı ile ayrı yaşadıklarından eşyaların davalının evinde kaldığını, bu eşyaların kaybolmasından ya da ortadan kaldırılmasından endişe ettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak eşyaların aynen iadesine olmaz ise bedellerinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Somut olayda, yargılama sürer iken, davalılar davacıya karşı bağıştan rücu davası açmışlar ve bu davanın bekletici mesele yapılmasını, her iki davanın aynı eşyalar ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir. Anılan bu davanın 24/11/2014 tarihinde davalılar tarafından davacıya karşı aynı eşyalar için açıldığı, derdest olduğu, eldeki ziynet davasının kesinleşmesini beklediği anlaşılmaktadır.
Kural olarak; bir davada hüküm verilmesi, başka bir davada incelenmekte ve kesin olarak karara bağlanacak bir hukuki durumun mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkeme, o davanın sonuçlanmasını beklemek üzere yargılamayı erteleyebilir. Davalardan biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde iki dava arasında bağlantı var sayılır ve biri diğeri için bekletici mesele yapılır. HMK.nun 165. maddesinde yeralan düzenleme bu şekildedir.
Anılan bağıştan rücu davasında verilecek kararın eldeki ziynet eşyası davasının sonucunu etkileyeceğinden bekletici mesele yapılması gerekmektedir . Mahkemenin bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”
(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2016/14801 Karar Numarası: 2016/12762 Karar Tarihi: 14.11.2016)